Çirkin siyaset

Herkes kendisi gibi düşünmeyeni "düşman"mış gibi görüyor. Oysa siyaset, birbirine benzeyenlerin birbiriyle konuşması değil, farklı olanların demokrasi, özgürlük, adalet ekseninde bir araya gelebilmesidir. Siyaset, belli bir toplumda çatışma halinde olan düşüncelerin uzlaştırılması faaliyetidir. Türkiye'de her seçim döneminde yaşananları görünce, "Siyaset ne pahasına olursa olsun iktidarda kalmak ya da iktidar olmak için mi yapılır yoksa ülkeye ve millete hizmet etmek için mi" diye düşünmekten kendimi alamıyorum.
Kutuplaşma her dönemde her toplumda karşımıza çıkan bir olgudur. Ne var ki, kutuplaşma keskinleştiğinde, sosyal kesimler arasında siyasi-sosyal mesafe iyice açıldığında ve birlikte yaşamak için gerekli işbirliği ve uzlaşmayı tahrip ettiğinde demokrasiler için ciddi bir risk ortaya çıkar. Demokratik siyaset toplumda var olan çatışmanın, açık ve iyi tanımlanmış kurallar üzerinde uzlaşılarak rekabete dönüştürüldüğü bir iklimde hayat bulabilir. Buna karşın siyasi kutuplaşma çatışmayı vahşileştirerek, dost-düşman kategorisinde işleyen "biz" ve "onlar" savaşına dönüştürür. "Biz" kimliği iyinin, doğrunun, haklılığın, ahlakiliğin, tehdit altında olmanın, mağduriyetin, üstün ve değerli olmanın taşıyıcı haline gelir. “Onlar” ise kötülüğün, ahlaksızlığın, niteliksizliğin, zalimliğin, adaletsizliğin, değersizliğin ve kötülüğün adresi haline getirilir. Keskin kutuplaşma siyaseti var-oluş ve yok-oluş savaşına çevirir. Böylece demokratik siyaset için alan gittikçe daralır, belki tümden ortadan kalkar ve demokratik siyasete dönüş gittikçe zor bir hale gelir. Bu nedenle kutuplaşmayı tanımak, nedenlerini ve semptomlarını anlamak ve en önemlisi demokratik siyaset ve sistem üzerindeki tahrip edici etkilerinin farkında olmak hayati bir hale gelmektedir.
Demokrasiler çatışmayı içerir ancak çatışmanın nasıl yönetileceği konusunda işbirliği ve uzlaşmanın da sağlanması olmazsa olmazdır. Her şeyden önce çatışmanın devleti ele geçirme ve iktidar odağına yerleşme üzerine olamayacağı üzerinde uzlaşılması gerekir. Mücadelenin amacının iktidarının belli süre kullanımı üzerinde olduğu ve iktidarın kullanımının diğer grupları nihaî kaybedenler olarak tanımlayıp sistem dışında bırakmayı ve onları cezalandırmayı içermediğini kabul ederek, bu konuda uzlaşma sağlamak gerekir. Bu ilkeyi düzenleyen kurumsal ve hukukî mekanizmalara sıkı sıkıya bağlılığı temin etmek gerekir. Aksi takdirde, çatışma kazananın her şeyi aldığı kaybedenin çok fazla şey kaybettiği antagonistik bir mücadele olmaktan çıkarılamaz ve hükümeti değil, devleti kazanma bir varlık yokluk mücadelesi hâline gelir. Devleti ele geçirme, devlet iktidarı ile dağıtılan kaynak ve pozisyonların dağıtımını, sosyo-kültürel tanınma ve itibar kazanma gibi kazanımları etkilediği için hayati hâle gelir.
Kutuplaşmaların ılımlılaştırılması ve demokratik siyasetin hâkim kılınması imkânsız değildir. Kutuplaşmayı besleyen bütün olumsuz durumlara karşı bir bütün olarak toplumun, işbirliğinden ve uzlaşmadan elde edeceği kazançlar çok fazla ve çok caziptir. Aslında, insan türü temel adaptosyonlar olarak güçten ziyade işbirliğine ve içgüdüden ziyade sosyal öğrenmeye güvenmek üzere evrilmiştir. Buna güvenerek kamplar arası işbirliği ve ortaklığı inşa etmek için mücadele etmekten başka şansımız yok gibidir.

Önceki ve Sonraki Yazılar
YAZIYA YORUM KAT
UYARI: Küfür, hakaret, rencide edici cümleler veya imalar, inançlara saldırı içeren, imla kuralları ile yazılmamış,
Türkçe karakter kullanılmayan ve büyük harflerle yazılmış yorumlar onaylanmamaktadır.
Göksal Serdar Arşivi